Thursday, March 31, 2011

Pire Nuri...

Uçsuz bucaksız sahil (Karataş Plajı) ve soluğumuzu sıklaştıran deniz..
Asil ; “Denize mi bakıyorsun?”
Melahat ; “Hayır, denize bakıyorum.”
Asil ; “Deniz iyidir, ha.”
Melahat ; “Bir şey mi diyeceksin?”
Asil ; “..Benim canım sana çok ısındı be. Niye dersen, benim bir dostum var tıpkı sen..”
Melahat ; “Öyle mi? (Uzaklardaki Pire Nuri’ye bakarak) Çok mu seviyorsun dostunu?”
Asil ; “Çok da söz mü yani?”
Melahat ; “(Hâlâ Nuri’ye bakarken) O da seni seviyor mu?”
Asil ; “Abov, hiç sevmez olur mu bacım? Beni görmediği gün ölür kahrından. Beni hep tertemiz yataklarda yatırır. Kokular, esanslar sürer. Başımı, ayaklarımı yıkar. Beni çocuğuymuşum gibi sever. (Bit Ahmet gelince toparlanır) Diyeceğim deniz iyidir ha. Ben çok severim denizi. Bir defasında ırmağa düştüm ben.. Ehh, bana müsaade.”
Bit ; “Ne anlatıyordu bizim Asil?”
Melahat ; “Dostu bana çok benziyormuş”
Bit ; “Kimin? Asil’in mi? Onun dostu yoktur ki. Ama, Asil öyle zanneder. Yalanına kendi de inanmıştır. Biz beraber büyüdük. Bütün arzusu ‘dost’ sahibi olmaktı. Olamadı.”
Melahat ; “(Bakışları hep çok uzaktaki Pire’de) Nuri’nin dostu var mı?”
Bit ; “Yok. Hapislerde yatmaktan karılara vakit ayıramadı.”

No comments:

Post a Comment